0 yorum 188 Görüntüleme
188 Görüntüleme

Bu enflasyon ortamında vergiyi öncelikle “dolaylı” olarak almak zorundayız

image_print

Bilirsiniz…
Bir ülkede vergileri doğrudan da alabilirsiniz dolaylı yollarla da.
Klasik kitaplara bakarsanız bu ikisi arasındaki tercihlerde “dolaylı vergiler
kötü, doğrudan vergiler iyidir, adaletlidir falan diye yazar.
Doğru mudur?
Hayır.

Buradaki “doğru” sizin nerede ve nasıl bir ekonomide ve hangi ihtiyaçlar
içerisinde bulunduğunuza bağlı olarak düşünülmelidir.

Dolayısıyla; şu vergicilikte şimdi nasıl bir şey yapalım da hem iyi para
toplayalım, hem adaletli olsun, hem basit olsun derseniz –hele bu günkü
Türkiye’nin koşullarında- bu konuya o genel kabul gören, çoğu kişinin yazıp
söylediğinden daha farklı yaklaşılması gerekmektedir ve bizce yapılacak olan,
vergileri doğrudan almaktan daha çok “dolaylı” almayı tercih etmektir.

Şimdi bunu, çok çeşitli yönleri bulunmasına ve genişçe bir konu olmasına karşın
–en azından ilgililerin dikkatini çekebilmek amacıyla- burada kısaca özetlemeye
çalışalım.

*

Önce içinde bulunduğumuz duruma bakalım:

1.Türkiye ekonomisi ağır borç yükü altında kalmış, bu borçları çeviremez hatta
kısa dönemde daha da borç arama ihtiyacındadır.

2.Türkiye ekonomisi üretim gücünü önemli ölçüde kaybetmiştir.

3.Türkiye yeteri kadar üretemediği ve bunun yanı sıra köyden kente, komşu
ülkelerden bize doğru göçlerle çok büyük bir işsizlikle karşı karşıyadır.

4.İşsizler ve sözüm ona işi olanlar ile emeklilerin yaşadığı geçim sorunları,
devletin yükünü her geçen gün daha da arttırmakta, bu kesimlerin baskısı
siyaseti zorlamakta, hatta toplumda ciddi bir gerginlik yaratmaktadır.

5.Bütün bunlara rağmen ülkede belirli kesimler çok kazanıp çok rahat
harcayabilmektedir. Yani gelir dağılımı çok büyük bir dengesizlik
göstermektedir.

6.Ve nihayet, siyasetin bir an önce bu duruma “ezberci değil, akılcı” bir
biçimde yaklaşarak en kısa yoldan çözüm üretmesi, bu tahammülü zor gidişatı önce
durdurması, sonra iyileştirmeye başlaması gerekmektedir.
*
1.
Kamunun birinci ve temel gelir kaynağı toplanan vergilerdir.
Diğer kaynaklar imkan ölçüsünde kullanılabilecek olsa bile siyasetin öncelikle
bu kaynağı esas alması gerekir. “Kalıcı iyileşmenin” daha çok borç bulmakla,
bazı yolsuzlukları kovuşturmakla, tasarrufla, fiyat ayarlamalarıyla sağlanması
mümkün değildir.

2.

Yukarıdaki tabloda belirtilen nedenlerle vaktiniz dar, ihtiyacınız büyükse ve
hele de vergi sisteminiz amacınızı sağlayacak bir biçimde düzen ve performansta
çalışmıyorsa, bütün bu durumlara karşı en acil ve etkili çözüm olarak dolaylı
vergileri öne çıkarmak zorundasınızdır.

3.

Çünkü dolaylı yani bir mal ya da hizmet alımı ya da tüketim üzerinden alınacak
vergilerde ne derin bir vergiciliğe, ne “kazansın da beyan etsin” beklentisine
girmeye gerek kalmayacaktır.

4.

Bu tür vergicilikte, “toplanmasına ihtiyaç duyulan vergi miktarının önemli
kısmı” o toplumdaki gelir dağılımına paralel bir dağıtım ile salınmak
zorundadır. Kişiler böylece, kendi harekete geçirdikleri harcama gücü oranında
ve çok seri biçimde vergilendirilmiş olacaklardır.

5.

Dolaylı vergilerin en beğenilmeyen tarafı, bazı mal ya da tüketim
harcamalarında yükümlüleri arasında sağlıklı bir ayrıma gidilemediğinde ortaya
çıkan olumsuzluktur. Ancak bu olumsuzluk, öncelikle mal ve hizmet üzerine
konacak vergilerde bunların kullanıcıları yani vergilendirilecek olanların
mümkün olduğunca iyi belirlenmesi ile çözümlenebilir. Örneğin sigarayı
vergilendirirken pek yapılamayan bu ayrım, pahalı otomobil edinimi sırasında çok
kolayca yapılabilmektedir.

6.

Bu sistem, her türlü ince düzenleme gayretine karşın tabii ki alt gelir
gruplarına bir miktar vergi yükü bindirecektir. Bunun giderilmesi için yapılacak
olan; belirli bir geçim düzeyindeki yurttaşlara (örneğin yoksulluk düzeyinde
yaşayanlara) herhangi bir harcama belgesi, referans aranmadan doğrudan “standart
yük iadesi” yapılmasıdır. Bu iadenin tesbitinde, o alt gelir grubunun tüketim
düzeyindeki harcamalarda kendisine; elektrik, gaz, su, ulaşım, eğitim ve benzeri
kalemler üzerinden çeşitli biçimlerde üstlendiği “standart vergi yükünün”
hesaplanarak iade edilmesidir. Böylece kamunun yükü o alt gelir guruplarına
taşıtılmamış, önceden tahsil edilse bile ardından kendilerine geri verilmiş
olacaktır.

7.

Orta ve üst gelir grupları aslında bu vergileme dolayısıyla “doğrudan
vergiler” kadar zorlanmayacak, “kendi tercihleriyle” ortaya çıkan tüketim,
servet edinme harcamaları üzerinden, fiyat yoluyla vergilendirilmiş
olacaklardır.

8.

Ekonomide özellikle mal ve hizmet üreten işletmelerin üretim maliyetlerinde
önemli bir ağırlığı olan ücret (işçilik) üzerindeki vergiler –ücretlisi hangi
gelir düzeyinde olursa olsun- nisbeten düşürülmesi ve işletmelerin yatırım,
üretim ve dolayısıyla istihdam imkanlarının arttırılması uygun olacaktır. Çünkü
verginin toplanmasıyla birlikte eş zamanlı olarak üretim ve istihdamın da önünün
açılması gerekmektedir.

9.

Hızlı göçler, spekülasyon, imar faaliyetleri dolayısıyla ekonomide ortaya
vergilendirilmesi gereken önemli servetler çıkmıştır. Ancak bu rantın kazanç ya
da servet üzerinden olduğu kadar –yine dolaylı vergiler kullanılarak- o servetin
iktisabı/edinimi safhasında vergilendirilmesi gerekir. Böylece yine
vergilendirmede gereken sürat sağlandığı gibi kaynakların betona gömülmesi ya da
lüks ithalata gitmesi değil, yatırıma, tasarrufa yönelmesi sağlanabilecektir.

10.

Ekonomideki istihdam yetersizliğinin, sermayenin dışarıya ya da gayrı menkule
yönelmesinin önemli nedeni üretim maliyetlerindeki yüksekliğin caydırıcılığıdır.
Çalışanlar ve çalıştıranlar üzerindeki vergi yükü indirilmedikçe ne istihdamı
arttırmak ve ne de alt gelir gruplarını sürekli sübvanse edebilmek mümkün
değildir. İşsizliğin azaltılmasının yolu, “işi-veren”in yatırıma ve üretime
yönlendirilmesidir.

11.

Bu modelde işveren üzerindeki vergi yükünün azaltılması, kazanç üzerindeki vergilere çok fazla yüklenilmemesi tercihi baştan bir çelişki gibi görünse de bu yöntemle vergilendirme tercihinde amaç, üretken olmayan yatırım ve sermaye vergilendirilirken üretken sermayenin önünü açarak kalkınmayı sağlamaktır. Çünkü açıktır ki, bir ekonomide “işi veren” olmadıkça, önce onun önü açılmadıkça ve birileri kazanmaya odaklanarak yatırım yapmadıkça işsizlerin iş bulma şansının arttırılabilmesi, işsizliğin azaltılması mümkün değildir.
Sadece o mu?
Değil tabii… Siz ille de “kazancı vergilendireceğiz” “adalet orada” diyecekseniz önce kazancın önünü açacak, haydi üret ve kazan diyecek sonra o kutsal saydığınız payınızı isteyeceksiniz.
Kazananın olmadığı bir ekonomide hiç “İnsanlar iyi şeylere layık olduğuna göre, herkes bu kadar da yüklü vergiler ödemeden pahalı arabalar alabilsinler, akaryakıta diğer ülkelerden daha fazla vergi istenmesin, ithal malları yüksek vergilendirip falan marka telefon kullanımını kısıtlamayalım” diyerek üretimin ihmal edildiği bir ortamda “Hele bir kazananı bulalım, bunların parasını ondan çıkaralım” diyerek bu döngüyü kırmak mümkün olabilir mi?

 

 

 

@2024 -YASAL UYARI : Yazılar Yazarın Kendi Görüşünü İfade Etmektedir. İnternet sitemizde yer alan yazıların tüm hakları saklıdır. Ancak yazar ve site kaynağının aktif linkine yer verilerek alıntı yapılabilir. YAZILAR AYNEN YAYIMLANAMAZ. Aksi yönde eylemler hakkında Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki tazminat ve ceza hükümlerinin uygulanması için hukuki süreçler başlatılacaktır.

Bize yazın