“Vergiye aykırı kanun olur mu?” demeyin. Elbette olur. Bir kanun teklifinin TBMM tarafından nasıl kabul edildiği malumunuzdur. Meclis Genel Kurulunda kabul için gerekli oy sayısı yakalandığında teklif hayat bulur, yasalaşır ve yürürlüğe girer. Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran bir siyasi partinin milletvekili, kanununu önerdiği verginin teknik özellik ve işleyiş mekanizmasından bihaber olup bilgi edinme gereğini de duymadan yasama faaliyetine giriştiğinde, ihtimal ki vergiye aykırı bir kanun yoldadır. Meclis ihtisas komisyonlarında bilgiye itibar edilmediği, toplantılara katılan liyakat sahibi bürokratın sesini duyuramayıp sözlerin boğuntuya getirildiği, ya da tam tersine, bürokratın da bilgi veya cesaret yoksunu olduğu bir ortamda, sadece vergiye değil, hak, adalet ve vicdana aykırı bir yasanın gelmesi yadırganmamalıdır.
Yasada yer alan kuralların verginin teknik yapısını da ifade ettiği kamuoyundaki genel kanaattir. Zira sanılır ki kanun ne diyorsa vergi de odur. Oysa gerçekte durum böyle değildir. Hatta vergi algı işlerinin içinde olanlar bile, ön planda duran hukuki metin, yani kanunun gerisinde başka ve önemli bir olgunun varlığından çoğu zaman habersizdir. Evet, vergi yasa ile konulur. Ancak bu, meselenin hukuki boyutu ile alakalıdır. İlkel dönemlerin keyfi vergileri kenara bırakılırsa, çağdaş vergilerin mali-iktisadi bir mühendislik yönü, yani matematiğe dayalı teknik kurguları bulunur. İşlerliği sağlayan, esasen bu mekanizmadır. Tekniğine uygun yasası olan bir verginin, hele bir de ülkenin idari yapısı liyakat esasında oluşturulmuşsa, etkin ve verimli olmasının önünde engel bulunmaz. Bunun tersi olduğunda ise vergi özünden, hukuk ciddiyetten uzaklaşır; idari boyutta yozlaşma ve yolsuzluk, mükellef tarafında da vergiye uyum sorunları baş gösterir.
Bizdeki katma değer vergisi ilk kez 1985 yılında uygulamaya alınmıştır. KDV Kanununun orijinal hali incelendiğinde, kanunun vergi tekniğine azami riayetle hazırlandığı görülür[1]. Yasada belli bir iç tutarlılık mevcuttur. İşleyiş mekanizmasının zorunlu kıldığı doğal istisnaların haricinde, şu veya bu işe bağışıklık sağlayan keyfi hükümlere ilk versiyonda rastlanmaz. Hele birilerine vergi muafiyeti hiç yoktur. Zira yayılı genel bir tüketim vergisi olan KDV, ekonomideki mal ve hizmet tedavülünün tümü üzerinden alınır ve kişilerin statüsüne karşı kesinlikle kördür. Bu yönüyle gelir dağılımında adaletin sağlanmasına katkıda bulunmadığı, aksine mevcuttaki dengesizlikleri katladığı söylenebilir. Benzer biçimde, bu verginin teşvik aracı olarak kullanılması da uygun değildir.
KDV ile nihai olarak vergilenmesi hedeflenen, ülkedeki tedavül süreçlerinde yaratılan net katma değerlerdir. Net katma değerin tespit şekilleri teknik açıdan çeşitlilik gösterebilse de Türkiye, katma değeri “vergi indirimi mekanizması” ile kavrama yöntemini kabul etmiştir. Sistem 1985 yılında işte bu esas üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla vergi indirimini sekteye uğratan bir yasa kuralı yürürlüğe alındığında, KDV’nin işlevsiz kılınmasına katkı sağlanmış olur. Yazımız, işte bu özellikteki bir yasa hükmü ile ilgilidir: Geçenlerde, Resmi Gazetenin 02.08.2024 tarihli ve 32620 sayılı nüshasında, 7524 sayılı “Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” başlığıyla yayımlanan Kanunun 19’uncu maddesindeki hüküm.
7524 sayılı Kanun teklifinin ilk imzacıları, AKP milletvekilleri Ersan Aksu (Samsun) ile Nilgün ÖK (Denizli). İmzaya açtıkları metnin başlığı “Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” olan metine, bunların yanında 130 küsur AKP milletvekili daha imza koymuş.[2]
Yapılan ne?
AKP milletvekillerince hazırlanan ve daha sonra yasalaşan 7524 sayılı Kanunun 19’uncu maddesi ile KDV Kanununun (17/4-c) maddesine bir ekleme yapılmıştır. Yapılan bu ilave neticesinde; işletmelerde yahut işletmeler arasında birleşme, devir veya bölünme işlemlerinden herhangi biri söz konusu olduğunda, faaliyeti son bulan yapıya ait indirim KDV’nin yeni yapıda indirime konu edilebilmesi için vergi incelemesi geçirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bir başka deyişle, ortadan kalkan işletmenin bünyesinde evveldeki faaliyetler nedeniyle birikmiş indirilecek KDV tutarının gerçek olduğu Maliye memurunun vergi inceleme raporuyla tespit edilmedikçe, faaliyete devam eden şirket katma değer vergisi beyannamesinde bu vergiyi indirime konu edemeyecektir. Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin (II/F-4.3.) bölümünde, vergi incelemesinin mükelleften gelecek talep üzerine yapılacağından bahsedilmektedir. Buna göre mükellef, bağlı olduğu vergi dairesine bir dilekçe verecek, anılan işlemler sebebiyle eski yapıdan kendisine intikal eden indirim KDV tutarının gerçek olup olmadığına Maliye’nin karar vermesini isteyecektir. Mükellefin böyle bir talebi olmazsa inceleme yapılmayacaktır. Yazımızın konusunu oluşturan yeni mevzuat düzenlemesinin içeriği kısaca budur.
Maliye, gördüğünüz gibi hayli karmaşık olan bu konuyu, kamuoyunun anlamakta zorlanacağını düşünmüş olmalı ki, Tebliğin mezkûr bölümüne bir de örnek yerleştirmiş. Bu son derece kapsamlı örnek aynen şöyle:
“(A) Ltd. Şti. 20/8/2024 tarihinde (B) A.Ş.ye devrolmuştur. Devir tarihi itibarıyla (A) Ltd. Şti.’nin devreden KDV tutarı 10.000.000 TL’dir. (B) A.Ş. devreden KDV tutarını indirim hesaplarına alabilmek için bağlı bulunduğu vergi dairesine 2/9/2024 tarihinde inceleme yapılması talebi ile başvurmuştur.
Konuya ilişkin vergi inceleme raporu vergi dairesi kayıtlarına 15/1/2025 tarihinde intikal etmiş olup, raporun sonuç bölümünde 7.000.000 TL tutarında devreden KDV’nin (B) A.Ş. tarafından indirim hesabına alınabilmesi uygun bulunmuştur. (B) A.Ş. tarafından bu tutar 2025/01 dönemi KDV beyannamesinde indirim konusu yapılabilir.”
Örnekteki başvuru ile inceleme raporunun vergi dairesine intikal tarihleri sizi yanıltmasın. Zira düzenlemelerde mükellef talebinin hangi süre içinde yapılması gerektiği konusunda bir belirleme bulunmamaktadır. Belirli olan tek husus, inceleme süresinin Vergi Usul Kanunu’nun zaman aşımına dair kısıtlamalarından etkilenmeyeceğidir. Kanun hükmü böyle demektedir. Vergi Usul Kanunu’nun 140’ıncı maddesindeki incelemelerin 18 ay içinde bitirilmesi mecburiyetinin konumuzu teşkil eden vergi indirimi incelemesi için işlemeyeceği anlaşılmaktadır.
Vergiye aykırı bir düzenleme…
Evet tıpkı bu ara başlığımızdaki gibi… 7524 sayılı Kanunun 19’uncu maddesi ile KDV Kanununun (17/4-c) maddesinde yapılan değişiklik katma değer vergisinin mizacına aykırıdır. Bu hususun öncelikle vurgulanmasında fayda görüyoruz. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi KDV, indirim mekanizması üzerinde işlerlik gösteren bir vergidir. İndirimin o veya şu sebeple men edilmesi ya da ertelenmesi bu vergiyi işlevsiz kılar. Mükellefin ise mağduriyetine sebep olur. Mesela, devraldığı firmadan gelen 100 birimlik malı devir ayında satıp 20 birimi hasılat KDV olarak satış ayında beyan eden bir şirket, eski firmadan kendisine devredilen 15 birimlik girdi KDV’yi aynı ayda indiremediğinde, hazineye 5 birim yerine 20 birim vergi ödemek durumunda kalır. Vergi incelemesi talep edip indirim hakkı, mesela, 3 ay sonra teslim edildiğinde ise bu mükellef hazineye karşılıksız 15 birimlik kredi sağlamış olur. Bu durumun vergicilikte bir karşılığı yoktur. Olay, aslında bir kamu finansmanı senaryosudur. Vergi mevzuatı burada sadece alet olarak kullanılmaktadır. Daha açık bir ifadeyle bu yapılan, vatandaşın parasına idarenin karşılık ödemeden el koyması, yani mükellefin mali istismarından başka anlam taşımamaktadır.
Şimdi 7524 sayılı Kanunun 19’uncu maddesi ile KDV Kanununda yapılan değişikliğin uygulamada neden olacağı sorunlara ayrımlar halinde göz atalım…
- Muhasebe kayıtlarındaki birikmiş indirim KDV tutarları, şirket devirlerinde bedelin bir unsurudur. Bu unsurun, ne zaman biteceği belli olmayan bir vergi incelemesine bağlanması şirket değerleme problemine sebep olur. Bu açıdan bakıldığında yapılan düzenlemenin “hukuki belirlilik ilkesi”ne aykırı olduğu anlaşılmaktadır.
- Yapılan düzenlemenin KDV Kanunu’nda iç çelişkiye neden olduğu vakıadır. Bu tespiti sayın Ali Demireller, Eylül/2024 ayına ait 517 sayılı Vergi Dünyası Dergisi’ndeki makalesinde yapmıştır. Söz konusu makalede yazar, iade hakkı doğuran işlemi bulunan mükellefin hak kaybına uğrayacağından bahsetmiş. Zira devirle gelen KDV’nin indirilebilir sayılması için zaman aşımı sürelerinden etkilenmeyen belirsiz süreli bir incelemenin sonucunun beklenmesi gerekmektedir. Buna mukabil iade hakkının kullanımında “süre kısıtı” söz konusudur. Yani iade talebinin iade hakkı doğuran işlemin yapıldığı yılı takip eden yılın sonuna kadar yapılması bir mecburiyettir. Yazara göre, yeni düzenlemedeki indirim hakkı konusunda yapılacak vergi incelemesi, Vergi Usul Kanunu’ndaki zaman aşımı sürelerine bağlı olmama durumunun yarattığı rahatlık neticesinde, iade talep süresi içinde bitirilmediği takdirde mükellefin vergi iadesi alma hakkı da düşecektir.
- Bu düzenleme ile en büyük darbe katma değer vergisindeki “beyan esası”na vurulmuştur. Birleşme, devir ve bölünme gören işletmelerin beyan sonrası incelemeye alınması sıradan bir idari karar ile mümkün iken konunun bir yasa hükmüne dönüştürülüp kanundaki yapının bozulması yanlış olmuştur.
KDV, mükelleflerin özgür iradeleri ile yaptıkları yazılı beyanlar üzerine tarh edilen bir vergidir. Beyanın evvelinde mükellef iradesine bir müdahalede bulunulmaz. Mesela bir vergilendirme döneminde yapılan alımlara ait KDV, yasal defterlere kaydedilmek şartıyla, yani idarenin oluru alınmaksızın indirime konu edilebilir. Vergi incelemesi ise mükellef beyanının akabinde yapılır. Vergi sistemimizdeki kural budur. İncelemeden maksat, mükellefin beyanı doğru yapıp yapmadığının kontrolüdür. 7524 sayılı Kanunun 19’uncu maddesi bu silsileyi bozmuştur. Artık mükellefe vergi incelemesinden geçmiş bir kalem beyan ettirilecektir. Dolayısıyla daha evvel tüm yönleriyle mükellefin uhdesinde bulunan beyan sorumluluğuna, yeni düzenleme sonrasında idare de müdahil olmuştur. Bunun pratikteki manası, idarenin kendi kendini vergi incelemesine tabi tutmasının önünün açılmış olmasıdır. Mesela indirim incelemesinden geçmiş bir beyanname üzerinde daha sonra yapılan başka bir vergi incelemesinde yasaya aykırılık tespit edildiğinde, bu tespit nedeniyle yapılacak cezalı tarhiyat muhatabının kim olacağı hususu bundan böyle tartışmalıdır.
Düzenleme niye yapılmış: Şecaat arz ederken sirkatin söylemek
KDV Kanunu’nun (17/1-c) maddesine bahis konumuzu teşkil eden eklemenin hangi sebeple yapıldığını, önerinin sahipleri AKP milletvekilleri tarafından kaleme alınan madde gerekçesinden anlıyoruz. Gerekçe metni aynen şöyle diyor:
“Mevcut uygulamada şirketlerin birleşme, devir ve bölünme işlemleri dolayısıyla faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden mükelleflerce yüklenilen ve indirilemeyen vergiler, faaliyete başlayan veya devir ve bölünme sonrasında devredilen veya bölünen kurumların varlıklarını devralan mükellefler tarafından indirim konusu yapılabilmektedir. Faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden mükelleflerin bünyesinde bulunan söz konusu sonraki döneme devreden KDV tutarlarının gerçekliğine ilişkin herhangi bir tespit ve araştırmanın bulunmaması, devralan mükellefler tarafından haksız KDV indirimi ve iadelerine sebebiyet vermektedir. Yapılan düzenleme ile faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden mükelleflerin bünyesinde bulunan söz konusu sonraki döneme devreden KDV tutarlarının devralan şirkette indirilecek KDV olarak kullanılabilmesi için, bu KDV’nin doğruluğuna ilişkin gerekli incelemenin Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın yapılması ve inceleme sonucuna göre indirim hakkının verilmesi sağlanmaktadır.”
Meğer indirim hakkı, birleşme, devir ve bölünme işlemleri dolayısıyla faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden mükelleflerin yasal defterlerine kaydettikleri vergilerin gerçek olup olmadığı bilinmediği için engelleniyormuş. İfade aynen böyle! Kanuna yazdıkları hüküm, yasal defterlerde görünen bir kalemi sadece bir grup mükellef için durup dururken, yani sırf birleşme, bölünme gibi işlemleri yaptı diye “şüpheli” olarak etiketliyor. Daha açığı, Kanunumuz, süreçte şirket genel kurulları tarafından onaylanmış bir muhasebe kalemini “gerçek” olarak görmüyor. Tüm mükelleflerin beyanname üzerinde yaptıkları rutin KDV indirimlerinde herhangi bir inceleme şartı aranmaz iken şirket devir, birleşme ve bölünmeleri gibi istisnai işlemlerde indirimin neden şüpheli hale geliverdiğinin anlamsızlık ve tutarsızlığı bir yana; hukuk devleti olduğunu iddia eden hiçbir ülkede yurttaşlarını bu denli zan altına sokan veya istiskal edici bir yasa hükmünün kabul göreceğini sanmıyoruz. Zira şirketlerinin muhasebe kayıtlarının gerçek dışı olduğunun bir yasa hükmüyle önsel/a priori şekilde kabulü, vatandaşı ve idaresi ile birlikte memleketin topyekün güvenilmez olduğunu ima eder. Kanunlardaki ceza maddeleri ile bu konunun karıştırılmaması gerekir. Yasa maddeleri öncelikle olması gerekeni; bunlara uyumsuzluk gösterilmesi halinde de muhatap olunacak müeyyideyi ayrıca belirtir. Yasaların uygulamaya yönelik mutat hükümleri kişilerin kanunsuzluk yaptığı varsayımı ile tanzim edilmez. Yapılan düzenleme ve gerekçe metnindeki ifadeleri bu açıdan son derece talihsiz bulduğumuzu vurgulamak isteriz.
Gerçeği tespit makamı mı?
Maddenin gerekçe metninde, gerçekliğin ancak ve ancak bir vergi inceleme raporuyla tespit edilebileceği ifade edilmektedir. Anlaşılan o ki, gerçekliğin tayinindeki yegâne otorite Maliye’dir. Ama dürüstlük ve vergi kanunlarına uyum ödevi konularında devletin ya da onun bir bakanlığının vatandaşlara veya mükellef şirketlere üstünlüğünün bulunduğunu kim iddia edebilir! Evet, vergi incelemesine muhatap olmak mükellef olmanın bir sonucudur. İncelemeler, ödenmesi gereken verginin doğru tespit edilmesi amacına yöneliktir. Fakat bu, inceleme ile tespit edilen hususların her hal ve şartta gerçek durumu ifade ettiği anlamına gelmez.
Ahlaksız teklif…
Bir işletmede tutulan muhasebe kayıtlarının gerçek olup olmadığı, genellikle mükellefin bilgisi dahilindedir. Dikkat edilirse bu düzenleme otomatik bir incelemeden bahsetmemekte, incelemeyi mükellef talebine bağlamaktadır. Bu durum vergi hukuku açısından oldukça atipiktir. Zira vergi incelemeleri, genelinde, idarenin tek taraflı kararı ile başlatılır; mükellefin iradesi aranmaz.
Bu bakımdan düzenlemede mükellef tarafından yapılması öngörülen incelenme talebinin iki yönü bulunduğu söylenebilir. İlkine göre; devreden KDV kayıtlarının gerçekliğini önceden teyide bağlamış mükelleflerin indirim hakkı için rahatlıkla inceleme talep edecekleri açıktır.
İkinci boyutta ise defter kayıtlarında sahtecilik yapmış mükellefler yer almaktadır. Kanunsuzluk yapmış bir kimsenin kendi kendini ihbar etmeyeceği gayet açıktır. Dolayısıyla bu ikinci gruptakiler talepte bulunmaz ve indirim hakkından sarfı nazar eylerler. Bu gerçeği kanun koyucunun öngörmediği düşünülemeyeceğine göre, bu hüküm, muhasebe kayıtlarında gerçek dışı indirim KDV kaydı bulunanları sessiz kalarak vergi incelemesinden kurtulmaya teşvik etmektedir.
Görüldüğü üzere, bu düzenleme temelindeki motivasyon yönüyle de ahlaki bir izaha muhtaçtır!
Mükellefin önündeki seçenekler: İndirilemez İndirilebilir KDV
KDV Kanunu’nun (17/1-c) maddesinde 7524 sayılı Kanunun 19’uncu maddesi ile yapılan değişiklik sonrasında ne olduğunu veya olabileceğini gelin 3 ayrı mükellef üzerinden örnekleyelim.
Örneğimizdeki mükellef (A) yeni hükme riayetle devraldığı firmadan gelen indirim KDV tutarları için vergi dairesinden inceleme talep etsin. KDV Genel Uygulama Tebliğinde yer alan ve bizim de yukarıya koyduğumuz örnek bu mükellefin durumunu izah etmektedir. İlave açıklamaya bu yüzden gerek duymuyoruz. Ancak şu kadarı bilinmeli ki, incelemede zaman sınırı olmayacağı için indirim hakkının teyidi uzun bir süre alabilir.
İkinci mükellefimiz (B), inceleme talep etmemiş olsun. Bu durumda (B), faaliyetine son veren şirketten kendisine devreden indirim KDV’yi indirim hesaplarından çıkartıp kayıtlarında iz bedelle takip etmek durumundadır. Zira inceleme yapılmadığı için söz konusu tutarların gerçekliği teyit edilmemiştir. Kanunun gerçek saymadığı tutarın “indirilemeyecek KDV” olarak değerlendirilmesi bu sebeple olanaksızdır. Düzenlemenin KDV Kanunu’nun “İndirilemeyecek Katma Değer Vergisi” matlaplı 30’uncu maddesinde yapılmamasının sebebi de esasen budur. İnceleme geçirmemiş devirle gelen yüklenim KDV tutarı kanunen gerçek dışılıkla malul olduğu için, inceleme talebinde bulunmayan mükellefin bu tutarı KDV Kanunun 58’inci maddesine dayanarak gider veya maliyet kaydetmesi de söz konusu olmayacaktır.
Üçüncü mükellefimiz (C)’nin ise 7524 sayılı Kanunun 19’uncu maddesi ile yapılan değişiklikten haberi olmamıştır. Devraldığı şirketin kayıtlarındaki indirilemeyen ve kendisine devredilen KDV tutarını, tıpkı eskiden olduğu gibi, beyannamesinde indirime konu etmiştir. Bu durumda (C), KDV Kanununun (17/4-c) madde hükmünü ihlal etmiş olmaktadır. Tahakkuk zaman aşımı süresi içinde vergi incelemesiyle karşılaşmadığı takdirde kendisine herhangi bir yaptırım uygulanmasının önü hukuken kapanmış olacaktır. Ancak zaman aşımı süresi içinde idarenin karar verdiği bir vergi incelemesine muhatap olursa KDV Kanunu’nun (17/4-c) maddesine muhalefet sebebiyle indirim reddi ve cezalı tarhiyat ile muamele görmesi olasıdır. Fakat buradaki bir nüansa dikkat çekmek isteriz. İdari kararla mükellef (C) hakkında yapılan bu vergi incelemesi (17/4-c) maddedeki incelemeden farklıdır. Bu inceleme Vergi Usul Kanunu’nun 139’uncu maddesi uyarınca ödenmesi gereken verginin doğruluğunun tespiti maksadıyla yapılan bir inceleme olacaktır. Dolayısıyla incelemeyi yürüten memur her halûkârda, devralınan şirketten gelen indirim hakkının gerçek olup olmadığını Vergi usul Kanunu’nun 3’üncü maddesine riayetle tespit etmek durumundadır. Bu anlayışla yürütülen bir incelemede önceki şirketten devreden indirimde sahtelik bulunamadığı takdirde, sırf (17/4-c) maddenin ihlaline dayalı cezalı bir tarhiyat dayanağını kaybeder. Bir başka ifadeyle mükellef tarafından talep edilmeyen inceleme bu defa idari kararla yapılmış olur. Hatta ve hatta, mükellef (C) hakkında idari inisiyatifle başlatılan vergi incelemesi KDV Kanunu’nun (17/4-c) maddesindeki gibi ne zaman bitirileceği belli olmayan bir inceleme değil, Vergi Usul Kanunu’nun 140’ıncı maddesinde belirtilen sürede bitirilmesi mecburi olan bir inceleme olacaktır.
O sırada muhalefet…
İktidar tarafından KDV Kanunu üzerinde tüm bunlar yapılırken Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu ile Genel Kurulda neler olmuş isterseniz bir de ona bakalım.
7524 sayılı Kanunun bu yazımızın konusunu teşkil eden 19’uncu maddesi hakkında Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunda herhangi bir yorum, eleştiri, yapıcı analiz yok.[3]Anlaşılan Komisyona katılanlar meseleyi sessizce izlemekle yetinmişler.
Genel Kurulda ise durum farklı. Madde hakkında 4 önerge verilmiş.[4]
İYİ Parti ve DEM Parti tarafından verilen önergeler esasa dair bir eleştiri içermiyor. Bu partiler hükümde sadece ibare değişikliği yapılmasını önermişler.
İYİ Partili Uğur Poyraz (Antalya), konuşmasında hükümetin kayırmacılığı ve vatandaşı ezdiği gibi konulara değinip konuşmasını bitirmiş. Söz aldığı maddeye dair kelamı yok.
DEM Partili Ö. Faruk Gergerlioğlu (Kocaeli) ise 15 Temmuz olayından, Sudanlı El Beşir’den, bazı askerlerden bahsedip oturmuş. 19’uncu maddeye dair tek sözü yok.
Saadet Partisi ise hükmün tekliften tamamen çıkarılması yönünde önerge vermiş. Önerge hakkında kürsüye çıkan Necmettin Çalışkan (Hatay), deprem bölgesinin sorunlarına değinmiş. Konuşmasında, asıl mevzu olan 19’uncu maddenin izi bile yok.
Gelelim ana muhalefet partisine, yani CHP’ye… CHP, AKP tarafından yazılan kanun değişikliğinin aynısını bir değişiklik önergesi olarak vermiş. İlginç değil mi? Yani CHP’nin yapılana hiç itirazı olmamış. Bu önergeye imza atanlar sırasıyla, Rahmi Aşkın Türeli (İzmir), Ömer Fethi Gürer (Niğde), Kadim Durmaz (Tokat), Ediz Ün (Edirne), Sibel Suiçmez (Trabzon), Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu (Manisa) ve Mustafa Erdem (Antalya).
Peki neden böyle bir iş yapmış CHP? Onu da önerge hakkında söz alan Ediz Ün’ün ifadelerinden anlıyoruz. Bir yıllık milletvekili olduğunu ifade eden Ediz Bey’e göre, muhalefet grubunun vatandaşın lehine getirdiği kanun teklifleri AKP’li milletvekilleri tarafından hiç dinlenmeden, anlanmadan komple reddediliyormuş. Ne söyleseler AKP milletvekillerinin bir kulağından girip öbüründen çıkıyormuş.
CHP milletvekilleri önergeyi bu durumu kanıtlamak için vermiş olabilirler mi? Zira Meclis Başkanı dönüp Plan ve Bütçe Komisyonu sözcüsü Seydi GÜLSOY’a CHP’nin değişiklik önergesine katılıp katılmadıklarını sormuş. Seydi Gülsoy (Osmaniye), “Bu zaten bizim teklifteki maddenin aynısı sayın Başkan” diyeceği yerde, “Katılamıyoruz!” diye cevap vermiş. Başkan daha sonra Genel Kurula, CHP’nin önergesinin kabul edilip edilmediğini sormuş. Teklifin sahibi AKP milletvekilleri kendi metinlerine ret oyu vermişler. Birisi kalkıp “Yahu sadece bizim metindeki “ibaresi” kelimesi yerine bunlar “ifadesi” kelimesini kullanmışlar. Önergenin geri kalan kısmı tamamen bizim yazdığımız maddenin aynısı!” dememiş.
CHP, sırf iktidarı iğneleme adına böyle önemli bir maddeyi eleştirme fırsatını ıskalamış, muhalefet görevini böyle bir gösteri adına heba etmiş olabilir mi? Yoksa gerçekten bu maddenin doğru olduğunu düşünerek mi o önerge verildi. İşte bunun cevabı bizde mevcut değil.
CHP sözcüsü Ediz Ün’e gelince. Hükmün ne kadar isabetli olduğundan tabii ki bahsetmemiş, çiftçinin sorunlarını dillendirip yerine oturmuş. Yani tıpkı diğerleri gibi, onun sözlerinde de 19’uncu maddeden eser yok.
Meclisin vaziyeti işte aynen böyle sevgili okurlar. Yorumunu sizlere bırakıyoruz.
Ve o sırada odalar…
Meslek odalarının konu hakkında eleştirel bir tespiti olmuş mu, vergiye karşı kanunla yapılan bu yanlışa işaret etmişler mi diye sorarsanız, “Umarız olmuştur, etmişlerdir” demekle yetiniyoruz. Aksi takdirde, devreden vergilerdeki indirim hakkı incelemesinin neden kendilerine değil de Maliye’deki inceleme memurlarına verildiğine hayıflandıklarını; ücret mukabili yapılmaya pek uygun bu görevin ileride bir vesileyle kendilerine de verilip pastadan pay almayı heyecanla beklediklerini düşünmek işten bile olmazdı.
[1] https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/18563.pdf
[2] https://www.tbmm.gov.tr/Yasama/KanunTeklifi/d4cbd4c2-66cd-43fa-9960-0190baebb284 (24.12.2024)
[3] https://cdn.tbmm.gov.tr/KKBSPublicFile/D28/Y2/T2/DosyaKomisyonRaporunuVerdi/eedea5fd-4df0-4911-920a-055bdc732825.pdf
[4] https://www.tbmm.gov.tr/Tutanaklar/Tutanak/24045
3 yorumlar
Güzel bir konu ve tespitler,nefis anlatım ,emeğinize sağlık.
Çok güzel, araştırmış ve kaleme almışsınız. Elinize, yüreğinize sağlık Üstad.
Vergi kanunlarının sonraki düzenlemelerle delik deşik edildiğine mi, Meclis komisyonlarında liyakatsiz ellerden geçtiğine mi, vergi bürokrasisinin sessiz, yorumsuz izleyip, kafa sallamasına hangisine daha çok üzüleyim bilemedim. Çok güzel, araştırmış ve kaleme almışsınız. Elinize, yüreğinize sağlık Üstad.